İstanbul’un kalabalık sokaklarında, geleneksel simit seyyarlarının arasından sıyrılan bir figür var: Kravatlı simitçi! Sade bir simit tezgâhının başında, takım elbisesi ve dikkat çekici ayakkabılarıyla insanları her gün karşılayan bu eşsiz karakter, sadece simit satmakla kalmıyor, aynı zamanda sokak kültürüne de yeni bir soluk getiriyor.
Hemen herkesin "kravatlı simitçi" olarak tanıdığı bu genç adam, ilk bakışta bir iş adamı gibi giyinmiş bir simit satıcısı olarak dikkat çekiyor. Geleneksel simit seyyarlarından farklı olarak, takım elbisesi ve şık boyalı ayakkabıları ile haftanın yedi günü sabahın erken saatlerinden akşam karanlığına kadar sokakları arşınlıyor. Bazıları onu gördüğünde gülümseyerek “Simit satacak adam kombinini de yapmış!” diyor; ancak bu giyim tarzının ardında büyük bir felsefe yatıyor.
Aslında bu duruş, bir rahatlama ve sıradanlıktan kaçış simgesi. Simit, tarihimizde olduğu kadar kültürümüzde de önemli bir yere sahiptir. Kravatlı simitçi, bu lezzeti şık bir biçimde sunarak, sokak yemeklerine olan bakış açısını değiştirmek istiyor. Bu yüzden, herkesin gözünde farklı bir algı oluşturuyor. Kendi ifadesiyle, "İnsanlar simit yemekten çok, kimlerin bu simidi sattığına dikkat eder hale geldi." diyor.
Girişimciliğin sınırlarını zorlayan kravatlı simitçi, sosyal medyanın getirdiği avantajları da en iyi şekilde kullanıyor. Kendi Instagram hesabında, sadece simitlerinin fotoğraflarını paylaşmakla kalmıyor, aynı zamanda gündelik yaşamına dair anekdotlar da paylaşıyor. Bunu yaparak, hem ilgi çekici içerikler oluşturuyor hem de büyük bir takipçi kitlesine ulaşıyor. Onun başarısının ardında sadece stil değil, aynı zamanda çok iyi bir pazarlama algısı yatıyor.
Ayrıca, simitçiliğin de bir meslek olduğu fikrini güçlendiriyor. Nasıl ki bir restauranta gittiğinizde şık giysiler içinde bir garson ile karşılaşıyorsanız, neden sokak yemeklerinde de benzer bir kalite arayışında olmasın? Kravatlı simitçi, bu düşünceyi temellendirerek farklı bir iş anlayışını temsil ediyor. “Benim simidim, benim markam” diyor; bu şekilde de kendi imajını oluşturuyor.
Düşünceleri ve tutkusuyla, belki de İstanbul’un sokaklarına bir vizyon kazandırıyor. Geleneksel simit satış anlayışının özgürce gelişmesine vesile olurken, bunu şık bir giyim tarzıyla süsleyerek fark yaratıyor. Herkesin ağzında dolaşan o meşhur söz: “Kravatlı simitçi, simitimin yanında moda da satıyor!”
Sonuç olarak, kravatlı simitçi, geleneksel bir sokak lezzetini yeniden yorumlamakla kalmayıp, bu işi bir tutku haline getirmiş bir girişimci olarak öne çıkıyor. Takım elbisesi ve boyalı ayakkabılarıyla, simit sevmeyenlerin bile ilgisini çekmeyi başarıyor. Onun için bu sadece bir iş değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi. Özgün tarzı, pazarlama becerileri ve sürekli gelişmeye açık düşünceleriyle, geleneksel simit kültürüne yeni bir boyut kazandırıyor. Kim bilir, belki de gelecekte başka kentlerde de “kravatlı simitçi” trendi yayılır.